Ana Sayfa
Motosiklet Ana Sayfa
.
KUZEYDOĞU ANADOLU GEZİSİ
.
Gün 0
Gün 1
Gün 3
Gün 4
Gün 5
.
Gün 2: Vadileri geçip dağları aşıp Erzurum'a varış:
Ertesi sabah Yeşilırmak'ın üstünden bir iki kez daha geçerek, ona veda etmemizle başladı. Tokat - Niksar yolu, önce Yeşilırmak'ı takip eden sonra da çam ağaçları ve  yeşillikler içinde tırmanıp inerek Kelkit çayına varan bir yoldu. Özellikle son tepeden sonra Kelkit vadisine doğru manzara seyrederek inmek harikaydı.

Manzaranın seyir güvenliğini etkilememesi için epey uğraştıktan sonra tekrar E80'deydik. Erimeye dayanıklı beton asfalt yüzümüzü güldürmüştü. Yol açık yeşil renkte çağıldayarak akan Kelkit Çayı'nı takip ederek bizi Reşadiye'ye ulaştırdı.

Kelkit Çayı:

Reşadiye:

Burada küçük bir mola.

Bundan sonrasında yol yer yer yine Kelkit ile kesişip bir soluna bir sağına geçerek Sivas il topraklarına girdi ve arazi sertleşmeye başladı. Bir süre sonra Giresun - Suşehri ayrımında tercihimiz bizi Şebinkarahisar'a ulaştıracak olan sol taraf oldu.

Önce bir baraj gölü (Çamlıca):

Soldaki fotoğrafta olduğu gibi belli bir yönden bakıldığında suyun rengi çok hoş.

Bu baraj gölü Kelkit üzerinde arka arkaya kurulmuş iki barajdan tuttuğu su açısından küçük olanı. Bir de bundan önceki Kılıçkaya Baraj Gölü var ki doğuya ve güneye Suşehri'ne kadar uzanıyor.

Baraj gölü kenarındaki yamaçlar tümüyle kahverengi toprak görüntüsünde. Altta üstte bir çok yerde de birileri gelip taşları dizerek isimler yazmışlar. Bahar'ın aklına SuperEva yazıp fotoğrafını çekmek gelmiş ama bu bölgede asfalt o kadar eriyikti ki motoru durdurup inmek bile zor geldi. Yine de şöyle manzaralar için durmayı denedik:

Bu asfaltı erimiş yol, bir de sert virajlarla 30 km kadar devam ederek Şebinkarahisar'da sonlandı. Kasaba, muhtemelen eski zamanların savunma gereksinimleriyle, resmen Allah'ın dağında kurulmuş.

Şebinkarahisar kalesi:

Oldukça yüksekte ha!

Kalenin ne zaman yapıldığı belli değil, ancak Anadolu'da zaptedilmesi zor savunulması kolay sivri tepelerin üzerine kurulmuş bir çok kale gibi Bizans eseri olduğu biliniyor. Zaten Fatih Sultan Mehmet bile Otlukbeli savaşı sonrası burayı zor kullanarak fethetmeye yanaşmamış. Kale bir anlaşmayla Fatih'e teslim edilmiş.

Burada benzin ve yemek molası. Tam biz yola tekrar çıkmaya hazırlanırken yemek yediğimiz yerin sahibinin yirmili yaşlardaki oğlu geldi yanımıza. Motorları sordu filan, onda da iki motor varmış ikisi de spor. Birisi CBR600RR'mış ama burada pek binemiyormuş. E zor tabi bu kadar tepede ve bozuk yollu bir yerde spor motor kullanmak.

Civarın önemli ürünlerinden biri de dutmuş. Benzincide yoldan biraz çıkarsanız dut ağaçlarının olduğu yere girersiniz ve yiyebilirsiniz, kimse de bir şey demez dedi ama vakit yoktu.

Şebinkarahisar, Hititler'den bu yana yerleşime sahne olmuş bir yer. Çevreye hakim bir noktada kurulmuş olması nedeniyle tarih boyunca hep dikkat çekmiş. Osmanlıların son döneminde vilayet merkezi olan şehir, hala 1933 yılında vilayetlerin yeniden düzenlenmesi sırasında ilçeye dönüştürülmesinin kırgınlığını yaşıyor. Hatta internette şehir ile ilgili en önemli sitenin başlığı "Şebinkarahisar İli Sitesi".

Kasaba çıkışındaki ayrımda Giresun'a değil Gümüşhane yönüne dönerek yönümüzü tekrar doğuya çevirdik ve biraz ileride jandarma ile ilk tanışma noktamıza geldik. Kısa bir kimlik kontrolu ve nereye gittiğimiz ile ilgili küçük bir sorgunun ardından yola devam. Alucra öncesi sert kayalarla çevrili dar bir vadi, içinde keskin virajlarla uzanan yol. Allah'tan yolun kalitesi burada çok iyi, asfalt erimesi durumuna bundan sonra hiç rastlamayacağız.

Fındıkbeli'nden Gümüşhane sınırlarına giriş ve Şiran ilçe merkezi hizasında yeniden jandarmalar. Bu kez durdurmayacaklardı galiba ama ben "var mı bir durum?" diye durunca sohbet şeklinde bir etkileşim gerçekleşti. Bizden önce bir Alman çift geçmiş motosikletleriyle. Onlar çadır filan da kuruyorlarmış arazide. Arazide konaklama yapmayın, yapacaksanız da yerleşim merkezlerine yakın olsun öğüdüyle ayrılıyoruz. O kadar da deli değiliz yahu. Yolun güneyinde Erzincan dağlık arazisi kuzeyinde de Gümüşhane dağlık arazisi var, ikisi de özellikle geceleri güvenlik açısından pek tekin değilmiş. Bundan sonra yolun nasıl geçtiğini hiç anlamadan Kelkit'teyiz. Kısa bir mola. Girişteki benzin istasyonunun sahibi amcayla kısa bir politika muhabbeti. Seçmenin nabzını da yoklamayı unutmuyoruz yani.

Kelkit'in yeşillikleri:

Bundan sonra yol daha da düzgün dediler benzin istasyonunda, tam ne güzel derken Kelkit'ten çıktıktan 1-2 kilometre sonra asfalt bitiyor. Köse'ye kadar yol genişletme çalışmaları eşliğinde off-road etabı. Aslında yolun eski hali de yer yer bir kaç metre sağda ya da solda duruyor ve 29 plakalı araçlar buraları kullanıyor ama bizde jeton düşene kadar zıp zıp zıplamaya devam. Tekrar asfalta kavuşup kasabanın çevre yolundan Bayburt'a sapacakken yine jandarma kontrolu. Bu seferkiler polisle karışık daha kalabalık ve daha ciddi ama kimlik kontrol eden polis Çorlulu olduğumu görünce gelişen konuşmada kendisinin dedelerinin de Selanik göçmeni olduğunu söylüyor ve Bahar'ın kimliğini kontrol bile etmeden hayırlı yolculuklar diliyor. Gezinin devamında da olacak, doğuda mutlaka Trakyalı güvenlik görevlilerine rastlıyorsunuz, motosiklet üzerinde olmanın kattığı sempatiye hemşehri muhabbeti de eklenince kolluk kuvvetlerinden yana hiç bir sıkıntımız olmadı.

Önümüzde geniş Bayburt Ovası. İlkbaharı yaşamaya devam ediyor, her yer yeşil ve renk renk çiçekler, özellikle de kırmızı gelinciklerle dolu.

Bayburt'a girdiğimizde koleksiyonuma katmak için fotoğraflamam gereken şehir tabelasının askeri bölge kenarında olduğunu görüyürum. Hızlı bir operasyonla, düdük sesi duymadan yola devam. Akşama doğru Erzurum'da bu kadar hızlı olamayacağız maalesef. Düdükler eşliğinde gireceğiz Erzurum'a...

Bayburt'ta kısa bir molanın ardından yola devam.

Bayburt Kalesi:

Bu kalenin de yine Şebinkarahisar kalesi gibi ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı bilinmiyor. Tahminen yine ortaçağın ilk dönemlerinden kalma bir Bizans kalesi. Buralardaki mahalli prensliklerden biri tarafından yaptırılmış olmalı. Halk arasında adı Dede Korkut hikayelerinden "Bamsı Beyrek"te de anlatılan "Çinimaçin Kalesi" olarak da geçiyormuş. Dede Korkut demişken, yine Bayburt'a 40 km mesafedeki bir köyde Dede Korkut'a ait olduğu söylenen bir türbe varmış. Bizim zamanımız yoktu gidemedik tabi. Bayburt'ta her yıl Temmuz ayının üçüncü haftasında uluslararası düzeyde Dede Korkut Kültür ve Sanat Şenliği düzenlenirmiş. Eski Türklerin tarihine merakım vardır ama bunu hiç duymamıştım. Bu gezi sayesinde bunu da öğrenmiş oldum.

Bayburt'un Erzurum yolu çıkışında Çoruh Nehri ile karşılaşma:

Çoruh'u sonrasında Gürcistan sınırlarına uğurlama hayalimiz de vardı ama maalesef olamadı.

Erzurum yolu çıkışında yine jandarma kontrol noktası var ama biz geçerken kontroller bitmiş, kimseyi durdurmuyorlar. Yol bir süre nehir kenarından devam ediyor ve sonra Kop Dağları'na doğru yükselmeye başlıyor. Bu noktada Kop Kayak Merkezi okunu görüyoruz. Yolun sağında yükseklerde merkezin binaları da görünüyor. Sanıyorum emekleme evresinde bir kış turizmi de varmış Bayburt'ta. Daha sonra Bahar ile burası hakkında konuşurken "Sonbaharda merkeze çıkıp kışın gelmesini bekliyorlar, kar yağınca da kayarak inip gidiyorlar herhalde" diyor, gülüyoruz. Kışın kar altında bu yollar nasıl açık tutulur buralara nasıl gelinir hiç bilemiyorum. Oldukça hızlı bir yükselme söz konusu ve inişe geçmiş kamyon ve tırlardan gelen balata kokuları eşliğinde kıvrıla kıvrıla tırmanıyoruz. Hatta bazı ağır yüklü kamyonlar, sağ virajları daha geniş alabilmek için bizim şeridimizden iniyorlar, buralarda İngiliz trafik formatına geçiyoruz gayet olağanmış gibi.

Yolun en yüksek yeri Kop Geçidi:

Kop Şehitleri Abidesi:

Burasının rakımı 2370 metre ve felaket bir rüzgar var. Fotoğraf çekmek için durunca motorları tutmakta zorlanıyoruz.

Kop Şehitleri Abidesi de yine ilk kez duyduğum yerlerden. Bayburt hakkında ne kadar az bilgimiz varmış yahu. Bu abide 1916 yılında bu geçitte ve Çoruh Havzası'nda Rus ve Ermenilere karşı direnen ve bu direnişte şehit olan askerlerin anısına 1963 yılında yaptırılmış.

Sonrasında bizim için de virajlı bir iniş başlıyor. Çıkmak kesinlikle daha kolay inmekten. Neyse sonunda Erzurum Ovası'ndayız. Aşkale'ye kadar yine yol genişletme çalışmaları var ve yer yer yine off-road sürüşü yapmak durumundayız.

Aşkale'de tekrar anayola (E80) çıkıyoruz ve bölünmüş yol üzerinden iyi bir hızla Erzurum'a varıyoruz.

Erzurum öncesi karşı şeritte yine jandarma kontrolu var ama sanıyorum sadece otobüsleri durdurup kimlik soruyorlar. Erzurum'un şehir merkezine doğru anayol üzerindeki polis kontrol noktasında sadece geçen araçlara bakan gözler ama bir durdurma söz konusu değil.

Erzurum'un içine giriş çok sıkıntılı. Trafik berbat. Hem yoğun hem de sürücüler korkunç. Biraz dolaştıktan ve şuna buna sorduktan sonra Kral Otel'i buluyoruz ama gözümüz tutmuyor, benim seneler önceki gelişimde kaldığım Dilaver Otel'e gidiyoruz. Sonra da yemek yemek için dışarıya çıkıyoruz. Cadde ve sokaklar çok kalabalık. Oldukça muhafazakar giyimli bir kalabalık olduğunu söylememe gerek yok herhalde; neyse Cem Ağabey'in verdiği tüyoyla Pasinler Sofrası'nı arıyoruz ama bulamıyoruz. Neyse bir yere girip Erzurum'la alakasız yemekler yerken öğreniyoruz ki Pasinler Sofrası bir kaç sene önce kapanmış ve şimdi yerinde Internet Cafe var:

Dikkat edin; hem bay hem de bayan girebiliyor Cafe'ye. Neyse ki alıyorlarmış kızları da kafeye. 

Bu arada Erzurum ile ilgili bir gözlem daha; burasının özel yemeği denilince hep Cağ Kebabı, Kadayıf Dolması filan akla gelir ya, tat farkını bilemem ama İstanbul'da Cağ Kebabı yapan yer sayısı Erzurum'dakinden kesinlikle kat kat fazla. Normal dönerden çok yatık döner göreceğimizi sanırdık Erzurum'daki lokantalarda, yanılmışız.

İstanbul'dan çıkışımızın üzerinden sadece 52 saat geçmiş durumda ve biz 1350 kilometre yol yapmışız, biraz yorgunuz kısacası. Otele dönüş ve uyku.

Asıl Doğu Anadolu başlıyor artık. Erzurum'dan fotoğraf yok. Çünkü planımız üç gün sonra buradan tekrar geçmek ve o zaman daha fazla vaktimiz olacak dolaşmaya.

İkinci günün rotası:

TOKAT - Reşadiye - Koyulhisar - Şebinkarahisar - Alucra - Şiran - Kelkit - Köse - BAYBURT - Aşkale - Ilıca - ERZURUM
530km

İkinci günün fotoğraf albümü

.
3.Gün: Erzurum - Kars
.
Gün 0
Gün 1
Gün 3
Gün 4
Gün 5