Ana Sayfa
Motosiklet Ana Sayfa
.
SOLO KARADENİZ VE KUZEYDOĞU ANADOLU GEZİSİ
.
Giriş
Gün 1
Gün 2
Gün 3
Gün 4
Gün 5
Gün 6
Gün 7
Gün 8
Gün 9
.
Gün 5: Bir nehir, bir göl, bir şelale ve sonunu bekleyen bir kasaba
Bir gün daha başlıyor. Bu günün en önemli özelliği gezinin ana hedefi olan Artvin'de uyanıyor olmak. Deliksiz uyumuşum ve yine dinlenmiş olarak gözümü açtım. Dışarıda kapalı bir hava var. Bugün yine güneş yüzü göremeyeceğiz galiba.

İspir civarında yediğim yağmurda ıslanan giysileri odaya yaymıştım yine. Kafkasör de İkizdere gibi fazla rutubetli bir ortama sahip olunca hala tam olarak kurumamış olduklarını gördüm.

Neyse, evden dışarı çıkıp orman içindeki yürüyüş yollarına daldım.

Rutubetli olmakla birlikte çok temiz bir hava var. Derin nefes aldığınızda ciğerlerinizin de temizlendiğini hissediyorsunuz. Kahvaltının ardından eşyaları topladım. Hepsini motora yükleyip her ihtimale karşı yağmurlukları da çantalara geçirmiştim ki başladı... Orada o ahşap evin kapısının önünde durup bir anda bardaktan boşanırcasına yağmaya başlayan yağmuru seyretmek harikaydı. Hani biraz tembellik etsem "boş ver gezinin gerisini, otur bütün gün burada" durumuna girmek işten değildi.

Neyse, yağmur biraz hafifleyince Yavuz Bey ile de vedalaşıp tekrar yola çıktım. Yağmur yüzünden oyalanınca bu kez çıkış saati 10'a yaklaşmıştı. Artvin'e doğru inerken yağmur arada düşen yolunu kaybetmiş bir kaç tane dışında tamamen kesildi. Bana da yol kenarında durup yağmurun temizlediği havada net bir Artvin fotoğrafı çekmek düştü.

Kafkasör'den Çoruh seviyesine inmek, çıkmasından daha uzun sürdü. Aşağıda köprü başında Artvin'e son bir kez yakından baktım, tekrar gelebilmek umuduyla.

Ve yine yeni yollardayım. Deriner Barajı nedeniyle vadinin yüksek kısımlarına taşınan yol kıvrıla kıvrıla yükseliyor önce. Her sol kıvrımdan önce Artvin şehrini tekrar görüyorsunuz gittikçe uzaklaşarak.

Baraj inşaatı da tüm hızıyla devam ediyor. Uzaktan küçücük görünen ama aslında birer dev olan iş makinaları Yüzüklerin Efendisi'ndeki Saruman'ın Orc'ları gibi saldırıyorlar vadi duvarlarına.

Çoruh üzerinde Gürcistan sınırından geriye doğru üçüncü baraj olan Deriner, faaliyete geçtiğinde Türkiye'nin ikinci yüksek barajı olacakmış. Üreteceği enerji ile inşaat maliyetini 5 yılda karşılayacağından bahsediliyor. Ve o da yapılan/yapılacak diğerleri gibi Çoruh çevresini nehir yaşamından göl yaşamına taşıyacak. Deriner bittiğnde sıra Erzurum/Yusufeli yolu üzerindeki Artvin barajına gelecek, sonra diğerine... Bu şekilde tamamlanacak 10 büyük baraj bittiğinde göller silsilesine dönecek Çoruh'a artık nehir demek zorlaşacak.

Kıvrıla kıvrıla yükselen yolun tepe noktasına artık çok uzaklarda kalan Artvin'e son bir selam gönderiyorum.

Çoruh Vadisi'nden çok yakında sadece resimlerde kalacak görüntüler.

Şavşat ayrımına gelince Berta Köprüsü'nün trajikomik halini görüyorum. Haritada Okçular Deresi diye geçen Berta Çayı'nın üzerindeki köprünün artık köprülük tarafı kalmamış. Doğu tarafında yapılan hafriyat çıkışı tümüyle kapatmış. Ardanuç yolu yeni yerine 1 km güneye alınmış. Anayol tarafında tezgah açıp sebze/meyve satan köylüler dışında yalnızlığa mahkum edilmiş tarihi köprü.

Berta ve civarı Ahıska Türkleri'nin yerleşim yerlerinden. Artvin'in çoğu yerinde olduğu gibi burada da Gürcüce, Azerice kelimelere rastlamak mümkün yerli halkla konuşurken.

Ardanuç yolu da ayrı bir güzellik. Yolun kenarından Ardanuç Suyu (Haritalarda Bulanık Çayı diye geçiyor) akıyor. Yol kenarında bir levha, Ferhatlı Kalesi yazıyor; durup çayın karşı tarafına doğru başımı kaldırdığımda görüyorum kaleyi.

Yine tipik Ortaçağ Kuzeydoğu Anadolu kalelerinden biri. 

Biraz sonra yolun içinden geçtiği vadi iyice daralıyor. Cehennem Deresi Kanyonu burada ama önce Ardanuç merkeze uğrayıp dönerken ilgileneceğim kanyonla.

Ardanuç'ta benzin de alıyorum. Benzinci amca her yer küresel ısınmadan kuraklaşırken biz burada rahat rahat yaşayacağız diyor, sanki her 5 yılda dış göç nedeniyle nüfusu yüzde 20 azalan Ardanuç değilmiş gibi. Rahatsa niye oturmuyorsunuz kasabanızda? Ben de "aman dikkat edin" diyorum, "sizi de küresel ısınma kaynaklı seller götürmesin".

"Vaktim azalıyor daha Yusufeli'ne gideceğim" sözleri bile "illa oturup çay içeceğiz muhabbet edeceğiz" ısrarlarını durduramıyor. Biz büyük şehir insanlarının beynine bir hastalık gibi işlemiş olan zamana yetişme kaygısı yok bu güzel insanlarda.

Muhabbeti bu kez çok fazla uzatmadan yola çıkıyorum tekrar. Önce Ardanuç içinde bir tur atıp geldiğim yöne geri dönüyorum. Aslında ilk planımda buradan Yalnızçam tarafına geçmek ve oradan Göle - Oltu - Tortum üzerinden Yusufeli'ne varmak vardı ama hem sabah geç çıktım, hem de yağmur riski Yalnızçam'ın zirvelerindeki toprak yolları çamur deryasına çevirebilir. Buradan Bilbilan Yaylası ve Ardahan'a giden eski Rus Yolu kalıntıları biraz daha bekleyecek, tekrar yolum düşecek inşallah bu çook sevdiğim topraklara.

Zaptedilmesi güç Gevhernik Kalesi ve yanıbaşındaki eski Ardanuç, şimdiki Adakale mahallesi. Kalenin 5. yüzyıldan kaldığı sanılıyor. Kanuni zamanında Osmanlılar tarafından alınmış ve onarımdan geçirilmiş. Eski mahallede Ardanuç'u zapteden komutan olan İskender Paşa adıyla yaptırılan bir eski cami de varmış ama oraya çıkmayınca görme şansım olmadı.

Bu arada yeri gelmişken belirteyim Artvin ile ilgili bir çok bilgiye "Internet ortamında Türkiye'nin ilk şehir ansiklopedisi" olduğunu iddia eden http://www.artvinansiklopedisi.com/ adresinden ulaşabilirsiniz. Artvin ile ilgili başka siteler de var ve bunlara hafiften de olsa daldığınızda Artvin halkının kültür seviyesine bir kez daha hayran kalıyorsunuz.

Eh şimdi Cehennem Deresi Kanyonu'nda biraz oyalanabiliriz.

Buralarda bir efsane gibi anlatılan Eski Rus Yolu bu kanyonun üstünden geçermiş. Yeni yolla birlikte daha görünür olmuş yolu buralara düşen gezginler için.

Yol biraz daha genişleyebilsin diye kayaları oymuşlar.

Nihayet Yusufeli yolundayım. Yeni temiz bir asfalt ama bazı yerlerde Çoruh ben hala buradayım diyor yoldan parçalar kapıp içine alarak.

Erzurum kavşağını tekrar dönmek üzere düz geçip Yusufeli'ne giriyorum; öncelikle kalacak yeri ayarlayıp Tortum tarafına içim rahat bir şekilde gitmek için. Kasabanın içinde bir çok pansiyon olmakla birlikte biraz daha rahat olur diye Barcelona Otel'e gidiyorum. Diğerlerine göre biraz pahalı ama bugün de yine biraz lüks istedi canım.

Yusufeli'de Kaçkar zirvelerinden gelen Barhal (Altıparmak) Çayı'nın Çoruh'a kavuştuğu nokta.

Yusufeli'den geri dönüp Erzurum yoluna giriyorum. Erzurum kavşağı da Oltu Çayı'nın Çoruh ile birleştiği yerde. Oltu Çayı buradan 10 km kadar önce de Tortum Çayı'nı alıyor ve bugünkü hedefimde yer alan göl ve şelalenin sularını ulaştıyor Çoruh'a.

Tortum'un ilk sürprizi sırada. Sabah yağan yağmur heyelana yol açmış.

Biraz daha ilerleyince Tortum Vadisi'nin muhteşem görüntüleri gelmeye başlıyor. Hem buraları hem de solda tabelasını gördüğüm şelaleyi şimdilik geçiyor ve güneye inmeye devam ediyorum. Bir sağ virajı döndüğümde yörenin doğal harikalarında bir diğeri olan Tortum Gölü'yle karşılaşıyorum. Su seviyesi düşmüş olmakla birlikte kayalık tepelerin arasında muhteşem bir görüntüsü var.

Göl civarında iki köy var. Birisi biraz daha içeride ve tepede Ulubağ, diğeri tam kıyıda Balıklı. Ulubağ'dan da yukarıda Alabalık çiftlikleri varmış. Mescit Dağları'nın tepelerindeki buzul göllerinden beslenen soğuk dereler alabalık üretimi için uygun mekan yaratmış. Tortum Gölü'nde de balık tutuluyor ama dediğim gibi benim balıkla pek aram yok. Burada göle doğru girmiş küçük yarımadada bir restoran var, balık yiyebileceğiniz. Ben önce Uzundere'ye kadar indim, dönüşte buraya uğradım ve balık değil de cağ kebap yedim o ayrı.

Gölün güney noktasına ulaştığımda yol yapımı ile karşılaşıyorum. Buradan dönsem mi artık derken karşıdan Honda Titan üzerinde iki kişi gelip selam veriyorlar. Yol yapımı 10 km kadar daha devam ediyormuş. Aslında bu kadar gelmişken Gürcülerin bu yöredeki en önemli eseri sayılan Öşvank Kilisesi'ni de görmek istiyorum ama bir yandan da çok geç olmadan Yusufeli'ne dönüp serilmek var.

Kilise filan derken Titan'daki arkadaşlarla olan muhabbet klasik olarak define hikayelerine dönüyor. Anadolu ve Trakya bir çok kavme geçiş yolu olduğundan bu eski kavimlerden kalan ya da kaldığı söylenen definelerle ilgili hikayeler her yerde karşınıza çıkıyor. Ücra yerlerde karşılaştığımız ilk sorulardan biri "define mi arıyorsunuz?" oluyor, hemen ardından da "ben de dedektör var, isterseniz" teklifleri geliyor...

Neyse biraz muhabbetten sonra yola devam kararı alıyorum. Taşlı yolda dikkat ederek ilerlerken Öşvank Kilisesi tabelasını görüyorum ama yol ağzına toprak dökülmüş yani yol iptal edilmiş.

Yoldan geçen bir kamyoncu durup alternatif yolu tarif etmeye başlıyor ama havamda değilim bugün, vazgeçtim dönüyorum. Tekrar Tortum Gölü'nün güneyindeyim. Gidip döndüğüm Uzundere yoluna bakış:

İskele Restoran:

Erzurum'a sonra tekrar uğrayacağım ama cağ kebap ve kıtlama şekerli çayı burada da tadıyorum. Sonrasında göle veda ve şelale tabelasından içeri giriş.

Sırada Türkiye'nin en yüksek şelalesi var. Ta ilkokul zamanından kalan bilgiler geliyor aklıma Tortum Şelalesi ile ilgili. 48 metrelik yüksekliği ile dünyanın en yüksekten dökülen üçüncü şelalesi Tortum, Afrika'daki Victoria (120 m) ve Amerika'daki Niagara'dan (51 m) sonra. :>

Ağustos ayında olduğumuzdan görüntü o kadar doyurucu değil. Nisan-Mayıs aylarında muhteşem oluyormuş:

Şelaleyi görebilmek için çok basamaklı merdivenle aşağıya kadar inip çıktıktan sonra bir çay molası vermek şart. Şimdi cılız olsa da dökülen suyun sesiyle rahatlıyorsunuz çayınızı yudumlarken. Fırsat olsa da Mayıs gibi de gelebilsek.

Şimdi Yusufeli'ne dönüş yolundayım ama önce muhteşem Tortum Vadisi.

Günün sonunda Yusufeli. Eşyaları boşaltıp, kısa bir dinlenme ve akşam yemeği. Bu sırada geçen bir kaç saat içinde bile en az dört kez elektrik kesilip geliyor. Kasabayı sular altında bırakacak baraja direnen Yusufelililere tehditkar bir ikaz sanki bu: "Baraja karşı çıkmayı bırakın, bakın elektrik sıkıntımız var". Bana ve bir çok kasabalıya pek inandırıcı gelmiyor tabi bu sıkıntı hikayesi. Bilinçli olarak yapılan kesintiler bunlar.

Lobide sohbet ettiğim otel görevlisinin sözleri etkiliyor insanı: "Vadi kenarlarındaki işaretleri gördün mü ağabey? Tepeleri çizmişler su buraya kadar yükselecek diye". İnsanın doğup büyüdüğü yerlerin bir kaç sene içinde metrelerce sular altında kalacağını bilmesi çok kötü bir duygu olsa gerek.

Bugünlük bu kadar. Yarın bu gezi için Artvin topraklarında son sürüşlerimi yapacağım.
 

Beşinci günün rotası:

Kafkasör - Artvin - Ardanuç - Yusufeli - Tortum Gölü - Uzundere - Tortum Gölü - Tortum Şelalesi - Yusufeli
255 km


 

Beşinci günün fotoğraf albümü
 

Yarın, "Highland"e yeniden merhaba...

.
6.Gün: Yusufeli-Kars
.
Giriş
Gün 1
Gün 2
Gün 3
Gün 4
Gün 5
Gün 6
Gün 7
Gün 8
Gün 9